
SÖYLEŞİ: Aslı Kemal GÜRBEY
Siyaset, toplumların yönünü belirleyen en temel dinamiklerden biridir. Kalan Yayınları’ndan yeni çıkan Mehmet Temir’in, Siyaset Bilimine Giriş adlı bu çalışması hem siyasal düşüncenin tarihsel kökenlerine ışık tutuyor hem de günümüzün değişen iletişim biçimleri ve liderlik anlayışları üzerinden kapsamlı bir analiz sunuyor. Beş bölümden oluşan kitap; siyaset kuramlarından siyasal iletişime, ikna süreçlerinden liderlik ve devlet-toplum ilişkilerine kadar geniş bir perspektif sunarak okuyucuyu disiplinler arası bir yolculuğa çıkarıyor. Siyaset bilimine ilgi duyan herkes için yalın ama derinlikli bir başvuru kaynağı niteliğinde.
Merhaba Mehmet Bey. Didaktik ve titiz bir akademik çalışma yapmışsınız. Emeğinize sağlık. Kitabı okuduğum için mutluyum. Söyleşimize sizi tanıyarak başlamak istiyorum. Mehmet Temir kimdir?
25.12.1970 yılında Kayseri’de doğdum. Aslen Kayseriliyim. İlk, orta, lise, lisans, yüksek lisans ve doktoramı Kayseri’de yaptım. Yurtdışı eğitimi olarak International Dublin Üniversitesi yüksek lisans ve doktora mezuniyeti. Amerikan Atlantic Üniversitesi’nde doçentlik eğitimi alıyorum. Prensip olarak, bir akademisyenin alanına hâkimiyeti, anlaşılır bir anlatım yetisine sahip olması, ilham verebilmesi, etkili ders sunumları yapabilmesi ve eğitim materyalleriyle öğrenci odaklı bir yaklaşım benimsemesi önemlidir. Ayrıca nitelikli bir araştırmacı olarak; özgün fikirler geliştirebilmesi, alana katkı sunacak yeterlilikte olması, metodolojik yetkinliğe sahip olması, araştırmalarını titizlikle ve uygun yöntemlerle yürütebilmesi, saygın ve yüksek etki faktörlü dergilerde etkili yayınlar yapabilmesi beklenir.
Yayınlara yapılan atıf sayısı, çalışmalarının diğer araştırmacılar üzerindeki etkisini gösterir. Uluslararası iş birlikleri kurabilmeli, farklı ülkelerden araştırmacılarla ortak projeler yürütebilmeli ve bu projelerde başarılı sonuçlar elde edebilmelidir. Alanına katkı sağlama ve tanınırlık açısından; bilimsel etkinliklere katılmalı, hakemlik ve editörlük görevlerini üstlenebilmeli ve alanında öncü bir akademisyen olmalıdır.
Kişisel ve mesleki nitelikler açısından ise; merak ve öğrenme isteğine sahip olmalı, disiplinli ve azimli olmalı, eleştirel düşünme becerisiyle olayları sorgulayıcı bir bakış açısıyla değerlendirebilmeli, güçlü iletişim becerileri sergilemeli, etik değerlere bağlı olmalı, liderlik ve iş birliği ruhunu taşımalı, ekip çalışmalarında liderlik yapabilmeli, sabırlı ve sebatkâr olmalıdır.
Kısaca kişisel düşüncem; bir akademisyen yalnızca çok sayıda yayın yapmakla kalmamalı, aynı zamanda etkili bir öğretimci, nitelikli bir araştırmacı olmalı, alanına anlamlı katkılar sağlayabilmeli ve her daim etik değerlere bağlı kalmalıdır.
Kitabınızın ismi klasik ama içeriği güncel başlıklarla dolu. Siyaset Bilimine Giriş kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
“Siyaset Bilimine Giriş” gibi temel bir derste, hem kapsamlı hem de güncel tartışmaları içeren bir kaynağın eksikliğini hissediyordum. Mevcut kitaplar genellikle ya çok teorik ve güncel tartışmalardan uzak kalıyordu ya da sadece belirli konulara odaklanıyordu. Bu açıdan; siyaset kuramlar, siyasal iletişim, siyasal liderler, siyaset ve ikna son olarak devlet ve toplum kuramları adli 5 akademik makalemi bir araya getirerek böyle bir eser çıkarmak istedim.
Son yıllarda gençlerin siyasete ilgisinin azaldığı sıkça dile getiriliyor. Bu görüşe katılır mısınız yoksa karşı mı çıkarsınız?
Bu gerçekten de sıkça duyduğumuz ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Ben bu görüşe tamamen katılmıyorum ama bazı açılardan da haklılık payı olduğunu düşünüyorum. Yani, biraz gri bir alanda duruyorum diyebilirim.
Katılmadığım noktalar şöyle:
• İlgi biçimi değişiyor: Gençlerin siyasetle ilgilenme biçimleri eskiye göre farklılaşıyor olabilir. Geleneksel parti mitingleri, uzun süren televizyon tartışmaları yerine, sosyal medya üzerinden daha kısa, daha görsel ve daha interaktif bir şekilde siyasi içeriklere maruz kalıyorlar. Bu, ilginin azaldığı değil, kanallarının ve ifade biçimlerinin değiştiği anlamına gelebilir.
• Tek sorun siyaset değil: Gençlerin gündeminde sadece siyaset yok. Eğitim, kariyer kaygıları, çevre sorunları, teknoloji gibi pek çok farklı konuyla ilgileniyorlar. Siyasetin önceliği değişmiş olabilir ama bu, tamamen ilgisiz oldukları anlamına gelmez.
• Aktivizm artıyor: Özellikle çevre, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularda gençlerin aktif rol aldığını görüyoruz. Bu, geleneksel siyasi partilere üye olmak ya da oy vermek kadar görünür olmasa da, siyasi bir katılım biçimidir.
• Yerel ve mikro siyaset: Gençler, yaşadıkları çevreyle ilgili sorunlara, üniversite topluluklarına veya belirli ilgi alanlarına yönelik daha yerel ve mikro düzeyde siyasi faaliyetlere daha fazla ilgi gösterebiliyorlar. Bu, geniş ölçekli “ana akım” siyasete olan ilgisizlik olarak algılanabilir.
Haklılık payı bulduğum noktalar ise:
• Siyasi kurumlara güvensizlik: Gençler arasında siyasi partilere, parlamentoya ve genel olarak siyasi sisteme duyulan güvensizlik yüksek olabilir. Bu da siyasi katılımı olumsuz etkileyebilir.
• Bilgi kirliliği ve dezenformasyon: Sosyal medya üzerinden yayılan yanlış veya manipülatif bilgiler, gençlerin siyasete olan ilgisini azaltabilir, hatta onları siyasetten uzaklaştırabilir.
• Siyasetin dili ve üslubu: Siyasi tartışmaların kutuplaştırıcı, agresif ve çözüm odaklı olmaması, gençlerin siyasete olan ilgisini kırabilir.
• Temsil eksikliği: Gençlerin kendilerini siyasi arenada yeterince temsil edilmiş hissetmemeleri, onların siyasete olan ilgisini azaltabilir.
Sonuç olarak; gençlerin siyasete ilgisinin azaldığı yönündeki genel kanı, ilginin biçim değiştirmesi, gençlerin farklı önceliklere sahip olması ve siyasi katılımın yeni yollarının ortaya çıkması gibi faktörler göz önüne alındığında tam olarak doğru olmayabilir. Ancak siyasi kurumlara güvensizlik, bilgi kirliliği ve temsil eksikliği gibi sorunlar da gençlerin siyasete olan mesafeli duruşunda etkili olabilir. Önemli olan, gençlerin ilgi ve beklentilerine uygun, daha şeffaf, katılımcı ve yapıcı bir siyasi ortam yaratmaktır diye düşünüyorum.
Kitabınız beş ana bölümden oluşuyor. Klasik siyaset teorilerine de yer verdiğinizi gördüm. Merak ettiğim şey şu: Modern çağda klasik siyaset teorilerinin hâlâ geçerliliği olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle! “Siyaset Bilimine Giriş” kitabımda klasik siyaset teorilerine yer vermemin çok önemli bir nedeni var: Modern çağda bu teorilerin hala büyük bir geçerliliği olduğuna inanıyorum. Hatta günümüz siyasetini ve toplumsal sorunlarını anlamak için bu klasiklerin temel bir çerçeve sunduğunu düşünüyorum.
Şöyle açıklayabilirim:
• Temel Kavramların Kaynağı: Platon’un “Devlet”inden Aristoteles’in “Politika”sına, Machiavelli’den Hobbes ve Locke’a kadar uzanan bu düşünürler, siyasetin temel kavramlarını ilk kez sistematik bir şekilde ele almışlardır. Adalet, demokrasi, iktidar, devlet, vatandaşlık gibi kavramları anlamadan bugünün siyasetini anlamak oldukça zor. Bu klasik eserler, bu kavramların farklı yorumlarını ve evrimini anlamamıza yardımcı olur.
• Evrensel Sorunlara Yaklaşımlar: Klasik düşünürler, zamanlarının ötesine geçen evrensel siyasi sorunlarla uğraşmışlardır. İyi yönetim nedir? İktidar nasıl sınırlandırılmalıdır? Bireyin hakları nelerdir? Toplumsal düzen nasıl sağlanır? Bu sorular, modern siyasetin de temelini oluşturmaya devam ediyor. Klasikler, bu sorulara farklı perspektiflerden yaklaşımlar sunarak günümüzdeki tartışmalara ışık tutar.
• Farklı Perspektifler Sunması: Her bir klasik düşünür, siyaseti farklı açılardan ele alır. Bu farklı perspektifler, günümüzdeki karmaşık siyasi olayları daha bütüncül bir şekilde anlamamıza yardımcı olur. Örneğin, Hobbes’un doğa durumu ve güvenlik kaygısı, günümüzdeki otoriter rejimleri ve güvenlik politikalarını anlamak için hala önemli bir çerçeve sunabilir. Locke’un doğal haklar ve özgürlük anlayışı ise liberal demokrasilerin temelini oluşturur.
• Eleştirel Düşünceyi Geliştirme: Klasik teorileri okumak ve anlamak, eleştirel düşünce becerilerini geliştirir. Bu düşünürlerin argümanlarını, varsayımlarını ve sonuçlarını analiz etmek, günümüzdeki siyasi söylemleri ve ideolojileri daha derinlemesine değerlendirmemize olanak tanır.
• Tarihsel Bağlamı Anlama: Günümüz siyasi kurumları, ideolojileri ve tartışmaları tarihsel bir bağlam içinde şekillenmiştir. Klasik teorileri anlamak, bu tarihsel bağlamı kavramamıza ve bugünün siyasetini daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Örneğin, demokrasi kavramının antik Yunan’dan günümüze nasıl bir evrim geçirdiğini anlamak, modern demokrasilerin karşılaştığı sorunları daha iyi değerlendirmemizi sağlar.
Elbette, klasik teorilerin her yönüyle modern çağa birebir uyduğunu söylemek mümkün değil. Toplumsal yapılar, teknoloji, küreselleşme gibi pek çok faktör siyaseti derinden etkilemiştir. Ancak klasiklerin sunduğu temel kavramsal çerçeve, evrensel sorulara yaklaşımları ve farklı perspektifleri, günümüz siyasetini anlamak ve analiz etmek için hala vazgeçilmez bir başlangıç noktası sunmaktadır. Modern siyaset teorileri de genellikle bu klasik miras üzerine inşa edilir veya onlara karşı çıkarak kendi argümanlarını geliştirir.
Günümüz tam anlamıyla dijital bir dünya oldu. Dijitalleşme ve sosyal medya çağında siyasal iletişim nasıl değişti?
Harika bir soru! Günümüzün gerçekten de “tam anlamıyla dijital bir dünya” olduğu söylenebilir ve bu durum siyasal iletişimi kökten değiştirdi. Bu değişim, hem siyasetçiler hem de seçmenler açısından yepyeni dinamikler ve zorluklar ortaya çıkardı. Dijitalleşme ve sosyal medya çağında siyasal iletişimde yaşanan temel değişimleri şöyle sıralayabiliriz:
• Doğrudan ve Aracısız İletişim: Siyasetçiler, geleneksel medya kanallarının (televizyon, gazete vb.) aracılığına daha az ihtiyaç duyarak, sosyal medya platformları üzerinden doğrudan seçmenlerle iletişim kurabiliyorlar. Bu, mesajlarını daha kontrol altında tutmalarını ve hedef kitlelerine anında ulaşmalarını sağlıyor.
• Çift Yönlü ve İnteraktif İletişim: Sosyal medya, tek yönlü bir bilgilendirme yerine, siyasetçiler ve seçmenler arasında karşılıklı etkileşime olanak tanıyor. Seçmenler, yorumlar, beğeniler, paylaşımlar ve canlı yayınlar aracılığıyla doğrudan soru sorabiliyor, görüşlerini belirtebiliyor ve geri bildirimde bulunabiliyor. Bu da siyasetçilerin nabzı daha yakından tutmasını sağlıyor.
• Hedefli ve Kişiselleştirilmiş İletişim: Dijital platformlar, kullanıcı verileri sayesinde siyasetçilere seçmenleri demografik özelliklerine, ilgi alanlarına ve siyasi eğilimlerine göre segmentlere ayırma ve onlara özel mesajlar gönderme imkânı sunuyor. Bu da iletişim kampanyalarının etkinliğini artırabiliyor.
• Hızlı ve Yaygın Bilgi Akışı: Sosyal medya, siyasi bilgilerin ve haberlerin çok hızlı bir şekilde yayılmasını sağlıyor. Bir siyasi olay veya açıklama saniyeler içinde geniş kitlelere ulaşabiliyor. Bu hız, kriz yönetimi ve anlık tepki verme açısından siyasetçilere hem avantaj hem de dezavantaj yaratabiliyor.
• Görsel ve Çeşitlendirilmiş İçerik: Dijital platformlar, metin tabanlı iletişimin yanı sıra fotoğraf, video, infografik gibi görsel ve işitsel içeriklerin de yaygın olarak kullanılmasını teşvik ediyor. Bu da siyasi mesajların daha ilgi çekici ve akılda kalıcı olmasını sağlayabiliyor.
• Sivil Katılım ve Mobilizasyon: Sosyal medya, vatandaşların siyasi tartışmalara katılımını kolaylaştırıyor ve çeşitli konularda farkındalık oluşturarak toplumsal hareketlerin ve siyasi mobilizasyonun hızlanmasına katkıda bulunabiliyor.
• Yeni Siyasi Aktörlerin Ortaya Çıkışı: Sosyal medya, geleneksel siyasi elitlerin dışındaki bireylerin ve grupların da siyasi söylemde etkili olmasını sağlayabiliyor. Fenomenler, aktivistler ve sivil toplum kuruluşları, geniş kitlelere ulaşarak siyasi gündemi etkileyebiliyorlar.
• Bilgi Kirliliği ve Dezenformasyon Riski: Dijitalleşmenin getirdiği en büyük zorluklardan biri de bilgi kirliliği ve dezenformasyonun yaygınlaşması. Yanlış veya manipülatif bilgiler, sosyal medya üzerinden hızla yayılarak kamuoyunu yanıltabiliyor ve siyasi süreçleri olumsuz etkileyebiliyor.
• Polarizasyon ve Yankı Odaları: Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıları benzer görüşlere sahip kişilerle bir araya getirme eğiliminde olabiliyor. Bu da “yankı odaları”nın oluşmasına ve siyasi kutuplaşmanın artmasına katkıda bulunabiliyor.
• Veri Gizliliği ve Güvenliği Sorunları: Siyasal iletişimde kullanılan dijital araçlar, seçmen verilerinin toplanması ve analiz edilmesi süreçlerini de beraberinde getiriyor. Bu durum, veri gizliliği ve güvenliği konusunda önemli etik ve hukuki sorunları gündeme taşıyor.
Özetle, dijitalleşme ve sosyal medya çağı, siyasal iletişimi daha doğrudan, hızlı, hedefli, etkileşimli ve görsel hale getirirken, aynı zamanda bilgi kirliliği, polarizasyon ve veri güvenliği gibi yeni zorlukları da beraberinde getiriyor. Siyasetçilerin ve siyasi iletişim uzmanlarının bu yeni ortamın dinamiklerini iyi anlamaları ve etik ilkeler çerçevesinde etkili stratejiler geliştirmeleri giderek daha önemli hale geliyor.
Herkesin iyi siyasal lider tanımı farklıdır. Siz işin uzmanı birisiniz. Sizce iyi bir siyasal liderde hangi özellikler mutlaka bulunmalı?
Çok haklısınız, “iyi siyasal lider” tanımı kişiden kişiye, kültürden kültüre ve hatta dönemsel ihtiyaçlara göre değişiklik gösterebilir. Ancak bir siyaset bilimci olarak, iyi bir siyasal liderde olmazsa olmaz olduğuna inandığım bazı temel özellikleri sıralayabilirim:
1. Vizyon ve Stratejik Düşünme:
• Net bir gelecek tasavvuru: İyi bir lider, ülkesi, toplumu veya temsil ettiği kesim için ulaşılabilir, arzu edilen ve ilham veren bir gelecek vizyonuna sahip olmalıdır.
• Uzun vadeli düşünme: Kısa vadeli popülist söylemler yerine, uzun vadeli stratejiler geliştirebilmeli ve bu stratejileri hayata geçirecek adımlar atabilmelidir.
• Bütüncül bakış açısı: Sorunları ve çözüm önerilerini farklı boyutlarıyla ele alabilmeli, farklı alanlar arasındaki etkileşimi görebilmelidir.
2. Etkili İletişim ve İkna Kabiliyeti:
• Açık ve anlaşılır ifade: Karmaşık konuları halka ve paydaşlara açık ve anlaşılır bir şekilde aktarabilmelidir.
• Empati ve dinleme becerisi: Farklı görüşleri anlayabilmeli, halkın beklentilerini ve kaygılarını dinleyebilmelidir.
• İkna ve motive etme: Vizyonunu ve politikalarını etkili bir şekilde anlatarak insanları ikna edebilmeli ve ortak amaçlar etrafında motive edebilmelidir.
• Şeffaflık ve dürüstlük: İletişiminde şeffaf ve dürüst olmalı, güven inşa etmelidir.
3. Dürüstlük ve Etik Değerlere Bağlılık:
• Yüksek ahlaki standartlar: Kişisel ve siyasi yaşamında yüksek ahlaki standartlara sahip olmalı, yolsuzluk ve çıkar çatışmalarından uzak durmalıdır.
• Adalet ve eşitlik prensiplerine bağlılık: Hukukun üstünlüğüne inanmalı, adalet ve eşitlik prensiplerini savunmalı ve uygulamalıdır.
• Hesap verebilirlik: Aldığı kararların ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeli ve gerektiğinde hesap verebilmelidir.
4. Kararlılık ve Cesaret:
• Zor kararlar alabilme: Toplumun ve ülkenin menfaatleri doğrultusunda popülist olmayan, zor kararlar almaktan çekinmemelidir.
• Risk alabilme: Yenilikçi çözümler üretebilmek ve vizyonunu hayata geçirebilmek için gerektiğinde hesaplı riskler alabilmelidir.
• Kriz yönetimi becerisi: Beklenmedik kriz durumlarında soğukkanlılığını koruyabilmeli, doğru kararlar alarak krizi yönetebilmelidir.
5. Empati ve Sosyal Zekâ:
• Başkalarının duygularını anlama: Farklı sosyal grupların ve bireylerin duygu ve düşüncelerini anlayabilmeli, onlara karşı duyarlı olmalıdır.
• İşbirliği ve uzlaşma becerisi: Farklı siyasi görüşlere sahip olanlarla diyalog kurabilmeli, ortak zeminler bulmaya çalışmalı ve uzlaşmacı bir yaklaşım sergileyebilmelidir.
• Toplumsal birlikteliği sağlama: Bölücü söylemlerden kaçınmalı, toplumsal barışı ve birlikteliği güçlendirecek politikalar izlemelidir.
6. Öğrenme ve Gelişime Açıklık:
• Sürekli kendini geliştirme: Dünyadaki ve ülkesindeki gelişmeleri yakından takip etmeli, yeni bilgiler öğrenmeye ve kendini geliştirmeye açık olmalıdır.
• Geri bildirime önem verme: Eleştirilere açık olmalı, farklı uzmanların ve vatandaşların görüşlerini dikkate almalıdır.
• Hatalarından ders çıkarma: Yaptığı hataları kabul edebilmeli ve onlardan ders çıkararak kendini geliştirebilmelidir.
Elbette bu özelliklerin tamamına aynı anda ve mükemmel düzeyde sahip bir lider bulmak zor olabilir. Ancak iyi bir siyasal lider, bu özelliklere olabildiğince yakın olmaya çalışmalı ve sürekli olarak kendini geliştirmelidir. Unutmamak gerekir ki, liderlik sadece bireysel özelliklerle değil, aynı zamanda liderin içinde bulunduğu toplumsal ve siyasi bağlamla da şekillenir.
Günümüzde otoriter popülizmin yükselişi, siyasal iletişim stratejilerinde ciddi bir dönüşüme neden olmuştur. Post-truth söylemlerin siyasal kutuplaşmayı derinleştirmedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu söylemlerin siyasal liderlik ve toplum kuralları açısından yarattığı dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Otoriter popülizmin yükselişi ve beraberinde getirdiği post-truth söylemler, siyasal iletişim stratejilerini derinden etkileyen ve siyasal kutuplaşmayı ciddi anlamda derinleştiren bir olgudur. Bu durumun siyasal liderlik ve toplum kuralları açısından yarattığı dönüşümü oldukça kaygı verici buluyorum. Post-Truth söylemlerin siyasal kutuplaşmayı derinleştirmedeki rolünü şu şekilde yorumluyorum: Post-truth, nesnel gerçeklerin önemsizleştiği, duygusal tepkilerin ve kişisel inançların kamuoyunu şekillendirmede daha etkili hale geldiği bir durumu ifade eder. Otoriter popülist liderler, bu durumu ustaca kullanarak siyasal kutuplaşmayı derinleştirmek için çeşitli stratejiler uygularlar:
• “Biz” ve “Onlar” Ayrımı: Post-truth söylemler sıklıkla keskin bir “biz” (halkın gerçek temsilcileri, vatanseverler) ve “onlar” (yozlaşmış elitler, dış güçlerin işbirlikçileri, düşmanlar) ayrımı üzerine kuruludur. Bu ayrım, farklı siyasi görüşlere sahip olanlar arasında düşmanlık ve güvensizlik yaratır.
• Duygusal Manipülasyon: Gerçeklere dayalı argümanlar yerine korku, öfke, nefret ve aidiyet gibi güçlü duygulara hitap eden söylemler kullanılır. Bu duygusal manipülasyon, rasyonel düşünmeyi engeller ve taraftarların liderlerine olan bağlılığını artırır.
• Komplo Teorileri ve Yanlış Bilgi: Gerçekliği çarpıtan, kanıtlanmamış iddialara dayanan komplo teorileri yaygınlaştırılır. Bu teoriler, “onlar” olarak tanımlanan gruplara karşı şüphe ve düşmanlık beslenmesine neden olur. Sosyal medya, bu tür yanlış bilgilerin hızla yayılması için uygun bir zemin sunar.
• Medya ve Kurumlara Saldırı: Eleştirel medyayı ve bağımsız kurumları (yargı, sivil toplum vb.) “halk düşmanı” veya “manipülasyon aracı” olarak hedef göstermek, bilgi kaynaklarına olan güveni sarsar ve liderin söylemlerinin sorgulanmasını zorlaştırır.
• Tekrarlama ve Basitleştirme: Karmaşık sorunlar basitleştirilmiş ve sloganlaştırılmış ifadelerle sunulur. Sürekli tekrarlanan bu sloganlar, taraftarların zihnine yerleşir ve farklı görüşlere karşı direnç oluşturur.
Bu taktikler, farklı siyasi kamplar arasında derin bir uçurum yaratır, diyalog ve uzlaşma imkânlarını azaltır ve toplumsal bütünlüğü zedeler. Siyasal tartışmalar, rasyonel argümanlar yerine duygusal tepkiler ve önyargılar üzerine kurulur hale gelir.
Bu Söylemlerin Siyasal Liderlik ve Toplum Kuralları Açısından Yarattığı Dönüşüm:
Otoriter popülizmin yükselişi ve post-truth söylemlerin yaygınlaşması, siyasal liderlik ve toplum kuralları açısından ciddi dönüşümlere yol açmaktadır:
• Liderlik Anlayışında Değişim: Rasyonel argümanlara dayanan, uzlaşmacı ve kurumsal bağlılığı olan liderlik anlayışı yerine, karizmatik, duygusal bağ kuran, “halkın sesi” olduğunu iddia eden ve kuralları esnetebilen bir liderlik modeli ön plana çıkmaktadır. Bu liderler, eleştiriyi düşmanlık olarak algılama ve kendi görüşlerini mutlak doğru olarak sunma eğilimindedirler.
• Kurumsal Aşınma: Hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı gibi demokratik kurumlar otoriter popülist liderler tarafından “halkın iradesine engel” olarak görülerek zayıflatılmaya çalışılır. Kuralların keyfi bir şekilde uygulanması veya tamamen göz ardı edilmesi söz konusu olabilir.
• Toplumsal Normlarda Bozulma: Dürüstlük, şeffaflık, karşılıklı saygı gibi temel toplumsal normlar aşınmaya başlar. Yalan söylemek, manipülasyon yapmak ve düşmanlaştırıcı söylemler siyasetin normal bir parçası haline gelebilir. Güven ve işbirliği yerine şüphe ve çatışma kültürü yaygınlaşabilir.
• Sivil Alanın Daralması: Eleştirel sesler susturulmaya çalışılır, sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri kısıtlanır ve muhalefet baskı altına alınır. Farklı görüşlerin ifade edilmesi zorlaşır.
• Demokratik Süreçlere Güvensizlik: Seçim sonuçlarının sorgulanması, manipülasyon iddiaları ve demokratik süreçlere olan güvensizlik artabilir. Bu durum, siyasi istikrarı ve meşruiyeti zedeler.
Sonuç olarak, otoriter popülizmin yükselişi ve post-truth söylemlerin yaygınlaşması, demokratik değerler ve kurumlar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Rasyonel tartışma yerine duygusal manipülasyonun, gerçekler yerine inançların, işbirliği yerine kutuplaşmanın ön plana çıktığı bir siyasi ortam, sağlıklı bir toplumun ve demokrasinin sürdürülebilirliği açısından büyük bir risk taşımaktadır. Bu nedenle, bu tür söylemlere karşı bilinçli olmak, eleştirel düşünceyi teşvik etmek ve demokratik değerleri savunmak büyük önem taşımaktadır.
Son sorumda şu olsun. Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap çalışması var mı? Eğer varsa bir takvim verebilir misiniz?
Evet var. Yeni Kamu Yönetimi Sonrası Türk Kamu Yönetiminde Arayışlar, Sağlık Yönetiminde Stratejik Liderlik Ve Örgütsel Bağlılık İlişkisi adlı çıkaracağım kitaplar var. Bu kitapları Türkçe ve İngilizce olarak bastırmak üzereyim.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim; saygılar sunarım.
Leave a Reply