Hüsniye Kömürcü Çolak: “Yazmak, kendimle kurduğum en saf, en derin bağın adıdır.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Hüsniye Kömürcü Çolak’ın kaleme aldığı “Sıradan Bir Kadın” adlı öykü kitabı, görünürde sıradan ama içinde büyük fırtınalar taşıyan kadınların sessiz direnişini anlatıyor. İsim verilmeyen kahramanlar, aslında hepimize ayna tutuyor; kimi zaman bir anne, kimi zaman bir kız kardeş ya da sessizce direnen bir komşu oluyor. Kitap, değişimin ve dönüşümün mümkün olduğunu fısıldayan öyküleriyle, her okuru kendi iç yolculuğuna davet ediyor. Kalan Yayınları markası ile basılan kitap, raflardaki yerini de aldı. Sayın Çolak ile hayatı ve eseri hakkında konuştuk.


Merhaba Sayın Çolak. Yeni eseriniz hayırlı olsun. İlk olarak sizi tanımakla başlamak isterim.

23 Ağustos 1986’da, Aydın’ın Nazilli ilçesinde, üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldim. Türkçe öğretmeni bir babanın kızı olarak, kitapların arasında büyüdüm; kelimelerle, hikayelerle sarıp sarmalanan bir çocukluk geçirdim. Okuma tutkum, daha ilk yaşlarımdan itibaren içimde kök saldı. Çocukluğumun belleğimde bıraktığı en derin izlerden bazıları, babamın yüksek sesle okuduğu Can Yücel şiirleriyle, fonda yankılanan Neşet Ertaş, Selda Bağcan ve Aşık Mahzuni Şerif türküleridir. O yıllarda farkına bile varmadan babamın sesiyle, sözüyle yoğrulan ruhum; kimliğimin temel taşlarını işte o anlarda kazandı. Öyle ki onun izinden giderek ben de Türkçe öğretmeni oldum. Bugün Bodrum’da bir okulda Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyor; sözcüklerle kurduğum köprüleri,genç kalplere uzatmaya çalışıyorum. Evliyim ve biri gülüşüyle kalbimi titreten, diğeri bakışıyla dünyamı güzelleştiren iki kız çocuğunun annesiyim.

88 sayfa olan, içinde birbirinden güzel 4 öykünün yer aldığı ve ayrıca çok iyi yazılmış ön söz ve son sözün olduğu kitabınızı, beğenerek okudum. Kaleminize sağlık. Eserde sıradan görünen kadınların sıra dışı yolculuklarına tanıklık ediyoruz. Kullandığınız dile, kavram ve kurgulamaya bakılırsa edebiyat ile, okumak ile, yazmak ile içli dışlı biri olduğunuzu tahmin ediyorum fakat yine de bunu size sormak istiyorum. Ne zamandan beri yazıyorsunuz ve yazmak için bir eğitim aldınız mı?

Yazma serüvenim aslında lise yıllarında edebiyat öğretmenimin zorunlu tuttuğu kompozisyon çalışmalarıyla başladı. Yazdıklarım öğretmenim tarafından büyük bir takdirle karşılandı; övgü dolu sözler duymama rağmen, içimdeki “yaptığım her iş kusursuz olmalı” inancı, kalemimi özgürce kullanmamı uzun yıllar engelledi. Kendime karşı duyduğum bu yüksek beklenti, yazılarımın yeterince iyi olmadığını düşünmeme neden oldu ve bu yüzden yazmaya devam etmedim. Üniversite yıllarında da zaman zaman hocalarımın beğenisini kazanan denemelerim oldu; ne var ki içimde kök salmış mükemmeliyetçilik, yazma cesaretimi yine gölgeledi. Ancak son üç yılda içsel sınırlarımı fark edip bunları aşma yolunda attığım adımlar sayesinde, bu takıntılı yaklaşımı geride bırakarak yeniden yazmaya başladım. Herhangi bir yaratıcı yazarlık eğitimi almadan, yalnızca iç sesimi ve yaşanmışlıklarımı dinleyerek çıktım bu yola.

Sıradan Bir Kadın’ı yazmaya sizi iten temel motivasyon neydi?

Az önce de ifade ettiğim gibi, son üç yıldır içsel sınırlarımı fark ederek kendimi ve hayatımı yeniden inşa etme sürecine girdim. Bu süreçte üzerime giydiğim ve bana ait olmayan nice sahte benliği bir bir kırarak özümle yeniden tanıştım. “Sıradan Bir Kadın” kitabını her şeyden önce kendim için kaleme aldım. Kitapta yer alan her hikâyede, zincirlerinden kurtulan benliğimin izlerini bulmak mümkün. Kendi içimde özgürleştikçe, çevremdeki insanların da görünmeyen zincirlerle kuşatıldığını fark etmeye başladım. Kimi zaman sessizce, kimi zaman çaresizce bu zincirlere katlanan yüzlerce insanla tanıştım. Bu kitabı biraz da onların da zincirlerini görebilmelerini, belki kırabilmelerini sağlamak, onlara da bir ses, bir yankı olabilmek için yazdım.

Her yazarın bir yazma amacı olduğuna inanan birisiyim. Sizin için yazmak ne anlama geliyor?

Benim için yazmak, kendimle kurduğum en saf, en derin bağın adıdır. Aynı zamanda bir keşif sürecidir bu. Kendi içime doğru çıktığım bir yolculuk, benliğimin katmanlarını aralayarak çözümle buluşma çabası. Her yazdığım metni, sanki başkası kaleme almış gibi yeniden ve yeniden okur, o satırlarda saklı kalmış yönlerimi keşfetmeye çalışırım. Bazen farkında bile olmadığım duygular, düşünceler ya da anılar kelimeler aracılığıyla gün yüzüne çıkar. Bu yönüyle yazmak bana göre bir tür kişisel dedektifliktir; kendimi izlemek, çözmek ve anlamak için tuttuğum en dürüst aynadır.

Gelelim kitabınıza. Ön sözde “kahramanlara bilinçli olarak isim vermedim” diyorsunuz. Okurlarınız için bu tercihinizin nedenini açıklar mısınız?

Hayat başından sonuna kadar bir dualite üzerine inşa edilmiş gibidir; her bir insanın içinde aynı anda hem tevazunun hem de kibrin, hem öfkenin hem huzurun, hem iyiliğin hem de kötülüğün var olduğu açıktır. Yazdığım hikayelerdeki kahramanların hepimizden birer parça taşıdığını ve her birimizin belli zamanlarda bu karakterlerin farklı yönlerini temsil ettiğini kabul etmek gerekir. Bu yüzden, kahramanlarıma bir ad vermeyi her denediğimde onların yalnızca tek bir kimlik, tek bir yaşam ya da tek bir ruh haliyle sınırlanacak olmaları fikri beni rahatsız etti; çünkü isim vermek bir bakıma o karakteri tanımlamak, sınırlandırmak anlamına geliyor ve bu da onları ait oldukları derinliğin ve evrenselliğin dışına itmek demekti. Belki de isim koyarak bu gerçekliğin üzerini örteceğimi, onların insanın içsel çoğulluğunu yansıtmak yerine, sadece bir yönüne hapsedileceğini düşündüm ve bu yüzden kahramanlarıma bir ad veremedim; çünkü onlar tek bir kişiye ait değil, herkese ve hepimize aitler.

Bu hikâyeler yalnızca karakterlerin değil, her birimizin iç yolculuğuna ayna tutmak amacıyla yazıldı. Çünkü hepimiz bir yerlerde eksik kalan yanlarımızla tamamlanmaya çalışırız. Bazen geçmişin hayaletleriyle, bazen geleceğin belirsizliğiyle boğuşuruz. Bu yolculuklar bana çok şey öğretti” diyorsunuz. Merak ettiğim şey şu: Okurlar, edebi eserleri okurken gerçekten kendi eksik yanlarını görmeye cesaret ediyor ve oradan yeni bir inşa başlatabiliyorlar mı, yoksa çoğu insan kendi karanlık yanlarını görmezden gelerek mi okuyor? Neler söylemek istersiniz.

Bu gerçekten çok güzel ve derinlikli bir soru; yüzümde beliren gülümsemeyi saklamam mümkün değil, çünkü kendimi tanıma yolculuğumun tam da bir kitaptaki tek bir cümleyle başlamış olması beni hala şaşırtan bir hatıra olarak zihnimde. O cümleyi okuduğumda kitabın kahramanını bir yabancı gibi değil, benimle aynı sorunu yaşamış ve nihayetinde bir çözüm yolu bulmuş biri olarak görmüştüm, adeta bir rehber bir yol arkadaşı gibi hissetmiştim. Hangi kitabın, hangi insana, hangi zaman diliminde ve nasıl dokunacağını öngörebilmek elbette mümkün değil; ancak ben hayatta hiçbir şeyin rastlantı olmadığına inanıyorum. Bu yüzden bir şekilde elimize geçen, belki tesadüf sandığımız ama aslında içsel bir çağrıyla seçtiğimiz bir kitap, biz görmezden gelmeye çalışsak bile kendi karanlık yönlerimizi, bastırdığımız duygularımızı, saklı kalan sorularımızı bir şekilde bize gösterir; kimi zaman yumuşak bir fısıltıyla, kimi zaman ise ruhumuzu sarsan bir yankıyla.

Her insanın iyi edebiyatı ve yazarlığı tanımlama biçimi farklıdır; kimine göre yazar, duygulara tercüman olan biridir, kimine göre topluma ayna tutan ya da değişimi tetikleyen bir düşünürdür. Peki, sizce yazar kimdir, onun en temel sorumluluğu nedir ve iyi bir yazarı diğerlerinden ayıran asıl özellik ne olmalıdır?

Kesinlikle samimiyet. Yazma amacı her ne olursa olsun fark etmez. Ne kadar edebi süslemelerle zenginleştirilirse zenginleştirilsin, samimiyetten uzak bir yazı bana hitap edemiyor. Kendi gözleriyle hayata bakabilen,  kalbinden gelen sözcüklerle, kaygısız ifadelerle belki daha yalın ama sıcak, samimi yazarlar benim için diğerlerinden hemen ayrılıyor.

Söyleşi yaptığım yazarlara şu soruyu soruyorum. Çünkü sosyal medya gerçekliği, dijitalleşen, yapay zekâlaşan bir gelecek içinde yaşıyoruz. Edebi eserlerin gelecekte hiçbir karşılığının kalmayacağını, hatta edebiyatın bile tamamen ortadan kalkacağını savunanlar var. Bu fikre katılır mısınız?

İki kızım olduğunu ifade etmiştim; ancak öğretmen kimliğim sebebiyle yüzlerce çocukla iç içeyim. Evet, çocukların birçoğu dijitalleşen bu çağda kitap okuma alışkanlığından uzaklar. Bilgiye erişim onlar için bir tuşa dokunmak kadar kolayken okuma ihtiyacı hissetmiyorlar; ancak yine de bu fikre katılmak benim için çok kolay değil. Çünkü doğru kitapla buluşan her çocuğun okuma alışkanlığını kazandığına şahit oluyorum. Bence burada sorumluluk ailelere düşüyor, nasıl sağlıklı bir bedene sahip olmaları için beslenmelerine dikkat edip şeker vermiyorlarsa, zihinsel sağlıkları için de aynı özeni göstermeliler. Bunun geçici bir dönem olduğunu düşünüyorum, zihni besleyen en değerli şey doğru düşüncelerdir, ve onlar da sözcüklerle şekillenir. Edebi eserler geçici bir süre toprağın altına gizlense de yeniden ve yeniden keşfedilecek hazinelerdir.

Hüsniye Kömürcü Çolak’a en sevdiği 5 yazar 5 eser ismini sorsak yanıtı ne olur?

Ben bir klasik severim. Özellikle de Rus edebiyatı benim için tartışmasız ilk sırada yer alıyor. Rus edebiyatının da Dostoyevski’nin dediği gibi Gogol’un ‘Kaputu’ndan çıktığını düşünürsek ilk sıraya onu koymam kaçınılmaz. Gogol  ve Petersburg Hikayeleri, ikinci sırada Tolstoy; ancak Tolstoy’un genelin aksine baş yapıtlarını değil, ikinci dönem eseri olan İtiraflarım ve Diriliş’i koymak isterim, birini seçecek olursam sanırım ‘İtiraflarım’ diyeceğim. Üçüncü sıraya da Dostoyevski ve ‘Yer altından Notlar’ ı koyacağım. Ve içimi okuma ve yazma aşkıyla dolduran muhteşem eseri, ’Martin Eden’i, ve yazarı Jack London ‘ı dördüncü sırada sayabilirim. Beşinciyi söylemesem sanırım daha iyi olacak çünkü onlarca beşincim var.

Vakit ayırıp sorularımı yanıtladığınız için teşekkür ederim. Eserinizin yolculuğu uzun ve ilham verici olsun.   

Ben de size ve ekibinize çok teşekkür ederim. Kitabımın yayımlanma süreci boyunca verdiğiniz tüm sözleri eksiksiz ve zamanında yerine getirdiğiniz, kafamda en ufak bir soru işareti oluşturmadığınız ve destekleriniz için çok teşekkürler.                                                                                                                                                                                       

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*