
Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Toplumun kenarında kalmış hayatları, sessizce taşınan acıları ve söylenemeyen gerçekleri edebiyatın diliyle görünür kılan yazarlar vardır. İlhan Yel de onlardan biri. Gardiyanlık mesleğinin tanıklıklarını ve insan ruhuna dair gözlemlerini romanlarına taşıyan Yel, son eseri Zargana Otel -Gardiyan’ın Kaleminden’de, aşkın, pişmanlığın, normların ve ölümün iç içe geçtiği sarsıcı bir hikâye anlatıyor. Gerçek yaşamdan izler taşıyan bu roman, Meral’in kırılgan hayatından, Ünal’ın içsel suçluluk ve suskunlukla örülü dramına, Sümbül’ün yetiştirme yurdunda geçen çocukluğuna kadar, toplumun kenarında kalmış insanların görünmeyen dünyasına ışık tutuyor. Kitabın yazarı İlhan Yel ile yaptığımız söyleşiye buyurun.
Merhaba İlhan Bey. Eseriniz hayırlı olsun. Keyifle okuduğum bir eser oldu. Sizi tanıyarak söyleşiye başlayalım. İlhan Yel kimdir?
Ben İlhan Yel, 1966 merkez Giresun doğumluyum. İlkokulu yine Giresun Gazipaşa, orta ve lise öğrenimimi Giresun Atatürk Ortaokulu ve lisesinde tamamladım. Dokuz çocuklu ailenin yedinci çocuğuyum. Küçük yaşlarda yaz tatillerinde ayakkabı boyacılığı yaptığım simit ve gazete sattığım olmuştur. 1989 ve1990 öğretim yılında merkeze bağlı Güneyköy ve Bulancak Cindi köylerinde vekil öğretmenlik yaptım. 1991 yılında infaz koruma memuru (gardiyan) oldum. 10 sene kapalı ve açık cezaevinde görevde bulundum. İhtiyaç üzerine yine aynı kadroyla adliyede ve iş yurtlarında şoförlük yaptım. Birçok mahkeme keşiflerinde ve otopsilerde bulundum. 2018 yılında emekli oldum. Ekskavatör operatörlüğü, taksicilik dahil bir çok iş kolu denedim, halen daha denemekteyim. Tez bıkıyorum kendime uygun bir meslek bulamadım.
Zargana Otel yalnızca 118 sayfa olmasına rağmen roman dili ve kurgusu öylesine güçlü ki okurda nefis bir tat bırakıyor. Bana göre bu özel bir yetenek. Şu soruların yanıtını merak ediyorum: Yazmaya nasıl, nerede başladınız? Ve bu aşamaya nasıl geldiniz?
Okuduğum bazı uyaklı ve kafiyeli şiirlerden etkilenerek bende yazabilirmiyim diye denemeye başladım. Arkadaşlar arası sosyal medyada Çoban Bahtiyar isimli şiirimle dikkat çektim, esprili yorumlar aldım. Halen şiir yazarım fakat kendime ait basılı bir şiir kitabım yoktur. Kaybolmasın diye sosyal medyaya atarım. Uyaklı ve kafiyeli yazmaya çalışırken zihnimi zorlamak beni geliştirdi sanırım.
Gardiyanlık mesleğinizin, romanın dili ve karakterlerinin psikolojisini anlatmada size nasıl bir bakış kazandırdığını düşünüyorsunuz?
Her türlü suçtan birçok insanla iç içe yaşamak bazı insanların bahsetmekten kaçındığı suç ve suçluların normalde küçük bir yönünün negatif diğer taraflarının muntazam pozitif kişiler olduğunu analiz ettim. Aklımdaki hayal ettiklerimle ölüp gitmektense yazdıklarımla ölmeyi tercih ettim, okundukça bir yerlerde yaşamaya devam etmek için.
“Bu küçük romanımın büyük bir bölümü gerçek yaşamdan alınmadır” diyorsunuz. Sizi bu hikâyeyi yazmaya iten gerçek olay neydi?
Büyüklerimin abilerimizin İstanbul’u süslü püslü anlatmaları ve Türk filmlerinden etkilenerek henüz on dokuz yaşındayken yola çıkıp İstanbul’u gezmeye gittim. Karaköy’de gezerken romanıma konu olacak olan Meral’i gördüm. Çok güzeldi ve masumdu, oralara ait birisi değildi. Aramızda geçen konuşma gerçektir. Beni ticari bir ilişki olarak görmedi kanaatine vardım. Aşık oldum. Tipimi unutmuştur diye ertesi gün uzaktan gizlice seyretmeye gittiğimde o kalabalığın arasında beni tanıdı. Yerinden heyecanla kalkıp bana ulaşmaya çalışırken kaçtım. Aklımdan yıllarca çıkmadı, 40 yıl geçtiği halde. Bu bende aşırı eziklik ve travma yarattı. Onun da bana aşık olduğunu düşünerek yaşayamadığım sevdayı Ünal ve Meral üzerinden romanda kurgu haline getirerek yaşamaya çalıştım. Küçük Sümbül hayal ürünüdür.
Karaca oğlanın dediği gibi:
“Gözüm kaldı şu kaplanın postunda
Azrail de can almanın kastında
Döne döne teneşirin üstünde
Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz.”
Söyleşi yaptığım yazarlara şu soruyu soruyorum. Çünkü dijitalleşen, yapay zekalaşan günümüzde çok tartışılan bir mesele. Romanın gelecekte önemli oranda bir karşılığının kalmayacağını, hatta roman okumanın tamamen ortadan kalkacağını savunanlar var. Bu fikre katılır mısınız?
Klavye yeteneğim iki parmak daktilocu kadar. Eserimi 2021 yılında pandemide ölürüm de dünyaya iz bırakmadan giderim, diye kalemle defterime yazdım. Bilgisayar yeteneğim oldukça zayıf. Yapay zekâ roman yazsa da duygusallık ekleye bilir mi bilmiyorum. Bu durum, sanatçı kasetlerinin birden ortadan kalkması benzeri gibi bir şey olabilir.
Bir sorumda şu: Türk toplumu olarak edebiyata, kitaba, yazara olan yaklaşımımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yazar yaşadığı sürece eserlerinin yeteri kadar değer görmediği kanaatindeyim. Ölünce merak konusu artar.
Romanınızda Meral’in hayatı dramatik ekseni oluştururken, Ünal’ın suçluluk ve suskunlukla örülü iç dünyası ile Sümbül’ün yetiştirme yurdunda büyümesi toplumsal bir arka plan sunuyor. Aşk, pişmanlık ve ölümün iç içe geçtiği bu hikâyeyi yazarken, okurun hangi duygu ya da temayı en ön planda tutmasını istediniz?
Baki olan dünyada bir çizgi de fani İlhan’dan olsun.
Leave a Reply