Murat Süral: “Ben estetikten yanayım.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

İlk romanı Arkamdan Konuşma ile edebiyat dünyasına giriş yapan Murat Süral, insanın karanlık yanına, vicdanın sınırlarına ve adaletin çürüyen yüzüne dokunuyor. Taciz, şiddet, suç ve ceza, argo kavramlarının sıkça işlendiği 465 sayfa olan eser Kalan Yayınları etiketiyle yayımlandı.  Bu söyleşide, Süral’la Arkamdan Konuşma isimli eserinin yazılış sürecini, yazarlığı, edebiyatı konuşacağız.


Merhaba Sayın Süral. Eseriniz hayırlı olsun. İlk olarak sizi tanımakla başlamak isterim.

Öncelikle teşekkür ederim güzel dilekleriniz için. Birini tanımayı istemek, bir memleketi görmeyi istemek, bir doğa manzarasının karşısına geçtiğinde, o havayı solumayı istemek benzer şeyler. Eylem bittikten sonra elde pek bir şey kalmıyor, bu yüzden öncesinde hep istemek vardır, ben de öyleyim, karşımdakinin dünyasına tanınır halde girmek için her yolu denerim fakat tanıttığımın dışında, daha başka malzemeler kalır elde. Bu da yanlış tanındım, tanınamadım gibi sorunsalları çağırır. Kitapta olduğu gibi, cevabı da uzattım biraz kusura bakmayın… Beni tanımak istediğiniz için bu kadar uzattım aslında. Kısaca ben buyum işte, bu kadar uzun fakat bir o kadar da yok’um yani.

Murat Bey, açık konuşmak gerekirse ilk eserinizde hard, grift, psişik ama düşündürücü bir tema seçmişsiniz. Yazarlığa bu kadar zorlayıcı bir hikâyeyle başlamanızın özel bir nedeni var mıydı?

Tabi ki, şöyle; yazmaya başlamadan önce, varlıklarını benden dışarda sürdüren insanların, yazdıklarını okur, olumlu veya olumsuz eleştirilerle hem onlara hem de kendime dönüşler yapardım. Orhan PAMUK’ un “Yeni hayat” isimli eserinde, “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” cümlesi, acaba yazmaya da başlarsam bütün hayatım değişir mi, hevesi uyandırmıştı içimde. Sonra, Franz KAFKA’ nın “Dönüşüm” isimli eserinde Gregor SAMSA ile tanıştım. O günden sonra ben de kendi Gregor SAMSA’ mı yaratmaya karar verdim. Kafka’nın yaptığı betimlemelere erişemeyecektim belki ama hiç değilse denemeyi isteyecektim. Bu şekilde başladı diyebilirim.

Eserde kullandığınız dile, kavram ve kurgulamaya bakılırsa felsefenin yanı sıra edebiyat ile, okumak ile, yazmak ile de içli dışlı biri olduğunuzu tahmin ediyorum fakat yine de bunu size sormak istiyorum. Bu temelde birbiriyle ilişkili 3 sorum olacak: 1) Ne zamandan beri yazıyorsunuz?

Üç yıl önce kendi SAMSA’ mı yazmaya karar verdim ve yolculuk başladı, halen yazdım diyemem. 

2) Yazmak için bir eğitim aldınız mı?

Yaratıcı yazarlık eğitimi aldım fakat bu eğitim, yaratıcı yazarlık üzerine idi. Ben yaratıcı yazar değilim, yazarken kendimi yaratabilmeyi deneyebildim diyebilirim.  Yazmayı düşündüklerim, halen zihnimde yazılmaya devam ediyor. Eseri okuyanın zihninde de o şekilde yer edecektir muhtemelen.

3) Arkamdan Konuşma’yı ne kadar sürede yazdınız?

Üç senedir yazıyorum diyeyim. Bunun bir senesi zihnimde, kalan iki senesi ise klavye ile ortaklığımızda geçti. Fakat klavye ile geçen iki senenin zihnimde geçen bir sene ile alakası olmadı hiçbir zaman çünkü zihnimdekilerle oturduğumu sanıyordum masaya, oysaki farklı tuşlara dokunuyormuş klavye.

Roman hem geçmişi hem bugünü iç içe geçiriyor, hatta son sahneyle başlıyor. “Arkamdan Konuşma” kelimesi çok şey çağrıştırıyor. Siz bu ismi neden seçtiniz, ne anlam taşıyor? Okurlarınız için bu tercihinizin nedenini açıklar mısınız?

Ana karakterimiz genel olarak yaşadıklarını söylememeyi seçtiği bir hayatı yaşıyor. Hatta yaşamayı istediği şeyleri kendi dünyasında tam manası ile yaşayabilmesi için kendine dahi söylememeyi seçmişken,  bir gün bir şey oluyor ve söylemeyi seçmediği yaşantısını, söylemeye zorlanıyor. Bu da bir nevi, yaşamına ortak olan kadınların “bu yaşananlar ikimizin arasındaydı ne diye anlatıyorsun” diye serzenişte bulunmasına sebep oluyor. “Arkamdan konuşma” isminin bu şekilde çağrışım yaparak doğduğunu düşünüyorum.

Kitapta bolca taciz, işkence, şiddet, argo vb. işleniyor. Romanınız rahatsız edici yönleriyle bazı okurları zorlayabilir. Böyle bir riski niçin göze aldığınızın bir açıklaması vardır mutlaka. Neler söylemek isterseniz?

Günlük dilde kullandığımız kelimelerin birçoğu argo kelimeler ve küfürlerden oluşuyor, sokağa çıktığınızda bunu görebilirsiniz. Bir gün cadde üstü bir kafenin önünden geçerken Dostoyevski ile Bukowski’yi karşılıklı şarap içerken gördüm, kadehlerinden birer yudum boşalttım kendi kadehime, o kadar (iç)mişim ki içim dışıma geçmiş, sonrasını hatırlamıyorum. Uyandığımda, yazana dair bir iz olmayan “Arkamdan konuşma” isimli bir kitap yanı başımda duruyordu, ona sadece bir yazan ismi ekledim, hepsi bu.     

“Arkamdan Konuşma” psikolojik derinliği, felsefi terimleri ve karanlık atmosferiyle modern bir distopya havasında. Bu kitabı yazarken etkilendiğiniz yazarlar, sinemacılar veya felsefi akımlar oldu mu?

Tabi ki, az önce de söyledim, Dostoyevski var, Bukowski var, Nietzsche var. Adını saymakla bu sayfalara sığdıramayacağım isimler var. Ana karakterler Tabula ile Rasa, “Boş levha” anlamıyla, John Locke’ un Emprizm akımında geçer.

Her yazarın belirli bir yazma motivasyonu ve amacı bulunduğu düşüncesinden hareketle, sizin için “yazmak” eylemi nasıl bir anlam taşımaktadır? Yazma edimini bireysel bir ifade biçimi olarak mı değerlendiriyorsunuz, yoksa toplumsal sorumluluk bilinciyle ilişkilendirdiğiniz bir eylem alanı olarak mı konumlandırıyorsunuz?

Bu sorunun cevabını eseri okuyan kendi içinde cevaplayacaktır diye düşünüyorum çünkü, ana karakterlerden biri bireysel olanı diğeri ise toplumsal olanı eyleme geçirdiğini savunur. Aslında çizgi tam da bu noktada aşılıyor. Toplumsal olan, bireysel’e dönüşürken bireysel olan da, toplumsal olana dönüşebiliyor. Dönüşememiş de olabilir, tam bilmiyorum, dediğim gibi okuyan verecektir bunun cevabını.

Her insanın iyi edebiyatı ve yazarlığı tanımlama biçimi farklıdır; kimine göre yazar, duygulara tercüman olan biridir, kimine göre topluma ayna tutan ya da değişimi tetikleyen bir düşünürdür. Peki, sizce yazar kimdir, onun en temel sorumluluğu nedir ve iyi bir yazarı diğerlerinden ayıran asıl özellik ne olmalıdır?

Ben estetikten yanayım, bunu biraz açmak gerekirse, estetik iyi ya da kötüyü barındırmaz daha ziyadesiyle güzelliği barındırır. Ee malumunuz odur ki güzellik de göreceli bir kavramdır. Yazarken estetik olanı aradım, bulabildim mi bilmiyorum, bulmuş olsam da vermek istediğim estetik yapı, okuyanın “başka kapıya” söylemine dönüşmüş de olabilir. Neticede herkes, güzelliklerle dolu penceresinden çirkinliklere bakmak için sarktığı bir anda, sendeleyip düşebilir.”

Murat Süral’a en sevdiği 5 yazar 5 eser ismini sorsak yanıtı ne olur?

Bu soruya cevap vermek, 5 yazar ve 5 eserin dışında kalan herkese, her esere haksızlık etmek olur. O yüzden, önceki sorularınıza verdiğim cevaplarda adı geçen yazar ve eser isimleri, sevdiğimi söyleyeceğim diğer yazar ve eser isimlerine öncülük etmiş olsun.

Vakit ayırıp sorularımı yanıtladığınız için teşekkür ederim.

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*