Dadal Ugan: “Amacı tanınmak olmayan bir yazarım.”

Dadal Ugan: “Amacı tanınmak olmayan bir yazarım.”

SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey

Bu hafta, Dadal Ugan mahlasını kullanan, genç yazarlarımızdan birini size tanıtacağım. Yazarın yeni kitabı “KUTSAL SÖYLEV” tecrübeli bir yayınevi olan Kalan Yayınları’ndan bu hafta yayımlandı. Yazarla kitabı hakkında söyleşi yaptık.

Merhaba sayın Ugan. Öncelikle yeni eseriniz hayırlı olsun. Sanırım kitabınızı ilk okuyanlardan biriyim. İyi ki okumuşum, keyif alarak okudum. Ben isminizi daha önce duymamıştım. Bu eserle birlikte sizi tanıdım. Benim gibi pek çok okur da sizi bu eserinizle tanıyacaktır. Öncelikle Dadal Ugan’ı okurlarımıza tanıtarak başlayalım.

Merhaba Aslı Hanım; öncellikle Kalan Yayınları’na beni aileye dahil ettikleri için teşekkür ederim; onore oldum. İkinci teşekkürümü, bu uzun eseri okumaya zaman ayırdığınız için size etmek isterim. Amacı tanınmak olmayan, çevresindeki insanlara daha önce hiç, ‘Ben yazarım’, dememiş birini duymamış olmanız, yazarın tercihleriyle doğrudan bağlantılı olabilir. Zaman beni duyurur mu bilemem, ancak o zamana yeni ve ses getirecek eserler sığdırabilirsem, -dikkatinizi çekerim ki kendim için istediğim bir tanınmışlık değil bu- edebiyat için, o sonsuz okyanusta bir damla olmak isterim elbet. Bendeniz, 1979’da Sivas’ın İmranlı ilçesinde dünyaya geldim. Lisenin ilk yılını doğduğum ilçede okuduktan sonra, (1997) ailemle Antalya’ya taşındık. Gastronomi sanatında da iyi olduğumu söylemeliyim ki, orada geçen 17 yılın içinde de edebiyat için üretmeye devam ettim. Bir yandan da Açık Öğretim aracılığıyla liseyi bitirdim. Yazdıklarımı kitaplaştırma hevesine ise ilk kez 2020’de kapıldım (Aforizmalar). Arkasından dört öykü kitabı (Sakıncalı ve Kayıp Öyküler, Mandalın Keşfi, Güncelliğin Sarsıcı Değişmezliği ve Dandalaz Alışkısı) ve onu da izleyen “Beş Oyun” “Üç Oyun” adlı oyun kitaplarım yayımlandı. Ve şimdi ise, Tüm eserlerim onun içinden çıktı dediğim Kutsal Söylev…

1979 doğumlu, lise mezunu bir gençsiniz. Sosyal medya, eğlence, anı yaşamak dururken genç bir insanın eve kapanıp yazması bana daima saygı duyulacak bir tavır olarak görünmüştür. Bana göre yazarlar, diğer insanlardan çok daha fazla şeylerini feda ediyorlar. Yapacak pek çok farklı meslek varken siz niçin yazar olmak istediniz? Bunu gerçekten merak ediyorum.

Yapacak onca şey varken mi diyorsunuz? Yaşadığınız koşullar ve ortam, sosyal ekonomik durumlar, siz yazar olmasanız da size yaşadığınız alanı zaten epey bir daraltabiliyor bazen. Elbette bu herkes için geçerli değil. Şayet ben, dilediği şehirleri gezme şansına sahip olsaydım, belki de bir sergüzeşt olurdum, kim bilir. Fakat hayatım böyle değildi. Tarımla uğraşan, oradan geçimini sağlayan bir ailede fedakarlığımı, sosyal medya veya seyahatleri erteleyerek değil de, aileme yardımcı olarak, (Evden tarlaya, tarladan eve) nihayetinde üniversite hayalini tamamen unutmak zorunda kalan biri olarak yaptım… İlkokulda yazdığım bir şiirle ödül almıştım. O ödül de, yazarlık yolunda döşeyeceğim taşları sağlamlaştıran bir çimento oldu bana. Bir işaret. Böylece sürekli okudum ve yazdım. Yıllar sonra kıyıda köşede bekleyen notlarıma bakınca, evvela güzel sözler yaratan biri olarak, (Bu konuda hakkımı yemeyeyim) durumları, olayları, hakikati, insanı, onun doğayla ilişkisini betimleyen sözler yarattım. Bir de baktım ki ben, kendisine, ‘Aklındakileri, kalbindekileri mutlaka yazmalısın; seninle mezara girmemeliler’, derken buldum kendimi. Ha, söylemezsem olmaz, yazarlık benim için meslek olmadı hiçbir zaman. Ama hayata bağlayan bir nefes, bir ışık olduğunu söylemem çok yerinde olurdu. Her ne kadar ben o detayı kaçırdıysam da, ilahi bir sesin bana, ‘Seni yaşatacak olan şey yazmaktır, yazmalısın Dadal,’ dediğine şüphem yok.

Yayınevi kitabı bana yolladığında şaşırdım. Kitap 910 sayfa. Uzun bir zamandır bu boyutta eser yazan kimseyle karşılaşmadım. Beni gençlik yıllarımda okuduğum büyük Rus romancılarının klasik başyapıtlarına götürdü. Kitabınızı okurken de kendimi bir Tolstoy, bir Dostoyevski okuyormuşum gibi hissetim. Açıkçası sizi takdir ettim. Kitabın karakterleri, olay örgüsü, zaman, yer ve mekân özellikleri de tutarlı bir şekilde başarıyla işlenmiş. Türk Edebiyatı adına gurur duydum ve edebiyatımızın geleceğine olan güvenim arttı. Dadal Ugan bunu nasıl başardı?

Kolay olmadı Aslı Hanım. Uzun yıllar önceydi, ilk defa kısa bir öykü yazmış ve birine okuttuğumda, bana, ‘Senin önce imla konusunu halletmen gerek’, demişti. Öyle de yaptım ve yıllarca kendimi imla konusunda geliştirmeye gayret ettim; tabii ben geliştikçe buna edebi üslubumu geliştirme çabaları da eklendi. Şimdilerde editörlük ve redaksiyon işiyle meşgul olmam tesadüf değil. Tabii, terzi kendi söküğünü dikemez deseler de, ancak dil ustalığı bakımından iyi noktalara geldim diyebilirim. Söz konusu Kutsal Söylev olunca, hiçbir eserimin üzerine de bu kadar titremedim. ‘Benim bütün eserlerim Kutsal Söylev’den çıktı’, diyorsam bir nedeni var. 12 yıldır üzerinde çalışıyordum. Onu imlek-imlek dokurken, hem bir dev yaratıyordum hem de ondan besleniyordum. Çünkü Kutsal Söylev insan ve dünya ilişkisini tek bir insanın fizyolojik ve ruhsal yapısı (daha çok iç dünyası) üzerinden anlatacaktı. Anlattım da. Ne kadar başardım, buna kıymetli okur karar versin. Bu kitabın özeti nedir diye sorarsanız; ‘Yeryüzünde insan için en utanç verici eylem, adalet ve özgürlük için mücadele etmesidir’, sözünün doğuşu derdim. Çünkü bu kitap, adaletsizliğe, kötülüğe karar veren ilk insanı anlamaya çalışıyor, sonrakilere ise girdikleri yolun kötü niyet taşlarıyla döşendiğini ifade ediyor. O ilk insanı anlamak isterken de cevap verilmesi gereken çok zor sorularla karşılaştım, üstesinden gelmek kolay olmadı.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni çıkan kitapların yazarlarıyla yapılan söyleşileri takip eden önemli bir okuyucu kitlesi var. Bu kitle, eseri almadan önce eser hakkında bir ön bilgi sahibi olmak istiyor, kararını da buna göre veriyor. Spoisever okurlar için KUTSAL SÖYLEV’den bahseder misiniz?

Çocukluğumda kendime şöyle bir soru sormuştum: ‘İnsanın içinde de yaşadığımız bu dünyaya benzer bir dünya var mı acaba?’ İşte Kutsal Söylev, bu sorunun üzerine inşa edilmiş bir eserdir. Bulduğum cevaplarsa bu inşanın omurgasını var etti. Neyse ki fantastik edebiyat vardı da, bana onu yazabilme olanağı tanıdı. Tolstoy’u düşündürtmeme özellikle sevindim; elbette benim için ayrı bir yeri var. O büyük yazar, benim rüyamda gördüğüm tek yazardır. (Birlikte yürüyor ve sohbet ediyorduk. Muhtemelen bana yol gösteriyordu)

Kutsal Söylev ile insanın içinde de bir dünya var mı arayışına ilk kez ciddi anlamda girdiğinde, aynı zamanda ilk karşılaştığı cevap da şuydu: Evet bir dünya var ve gerçek dünyanın kendisine meydan okuyor. Onu tüketiyor, çürütüyor ve iyiler olmasaydı belki de yok edecek. Her ne kadar, absürt düşünceler içinde kaleme alsam da romanımı, yazdığım her satır insanın dünyayla kavgasını, ona yaşattığı iyiliği ve kötülüğü anlatıyor, işte burada şaka yapmıyor. Ve durup dururken (absürt bir düşünce içinde) şu suali fark ettim: dünyaya zarar veren ilk insanın duyguları nasıldı? Bir bilinç ve şuurla bunu yapmadığına eminim, ancak kendisinden sonrakilere de örnek teşkil ediyordu. Kötülük birilerini cezbetti ve kendisine büyüyecek yeni alanlar keşfetti, kendisine yeni ortaklar buldu. Öyleyse suçlu o ilk insandı demiyorum ama keşke kötülük duygusu ilk zuhur ettiğinde buna engel olunabilseydi; her ne kadar bu arzumun kendisi absürt olsa da… Şiirsel ve daha çok felsefi bir ağırlığa sahip olan Kutsal Söylev, tek bir insanın iç sesinin çığlığıdır; (aynı zamanda, insanlığın yeryüzü ile ilişkisinin gülünç bir kopyası) ve koca dünyayı onun üzerinden (onun aracılığıyla) görmeye çalıştım.

Okurların yazarları değerlendirmesi kadar, yazarların da yazarları değerlendirmesi doğaldır. Dadal Ugan’ın günümüz Türk romancılığını nasıl gördüğünü merak ediyorum.

İzin verirseniz sorunuza sadece roman edebiyatı üzerinden değil de, buna öykücülüğü de katarak cevaplayayım, çünkü benim öykücülük yanım da var. (Elbette tiyatro için de çok eser ürettim, o başka) Günümüz genç yazarları büyük bir umut armağan ediyor ülkemize ve dünyaya. Tanınmış yazarları ve onların meşhur eserlerini okumak, yeni dünya düzenini ve onu oluşturan, tasarlayan gençleri anlamamıza yeter mi? Cevabım hayır. Cervantes’i, Tolstoy’u büyülenerek okudum. Ancak zaman değişiyor, değiştiriyor dünyayı, hayatı, velhasıl insanı. Sosyal medyada gezinirken sözlerine, paylaşımlarına rastladığım genç yazarlar oluyor; bunlardan bazıları, İdris Akmar, Emrah Sağlam ve Sahirbey mahlasıyla yazan edebiyat aşığı dostlar. Onları şahsen tanımıyorum, yüz yüze gelmedik, fakat edinip de okuduğum eserleri inanılmaz güzeldi. Özellikle bu isimleri vermem rastgele bir seçim değildi; İdris Akmar’ın şiirleri gibi, “Çok sesli Yalnızlık” adlı öykü kitabı muazzamdır. Emrah Sağlam’ın “Gök Tuzağı” adlı eserini kıskanmadım desem yalan olur, çünkü dili çok iyidir. Sahirbey’in “Tertemiz Delirmeler” adlı romanı yaratıcılığının zirve noktası belki de, fakat daha iyi eserler vereceğine eminim. Bu saydığım yazarlar gibi daha çok genç yazar, iddia ediyorum edebiyat namına mühim bir eksiği tamamlar nitelikteler, zira değinilmemiş konular edebiyatın eksiğidirler. Onlara aracılığınızla teşekkür ediyorum. Yeni yazarları takip ediyorum ve bu alışkanlığıma da devam ediyorum. Radarımı Kalan Yayınları’nın genç yazarlarına çevirdim diyebilirim. Tek üzüntüm, birçok yayınevinin sadece para odaklı çalışıyor olması ve bu da niteliksiz eserlerin de raflarda yer almasına olanak tanıyor. Böyle olunca da, bu durum, gerçekten iyi yazılmış eserlerin gölgelenmesine sebebiyet veriyor…

KUTSAL SÖYLEV ile önemli bir başarı yakaladığınızı ve roman sahasında çıtayı epeyi bir yukarı çıkardığınızı söyleyebilirim. Bundan sonra yazacağınız eser bu çıtanın altına düşerse iyi olmaz, üstüne çıkarsa olağanüstü bir şey olur. Neler söyleyeceğinizi merak ediyorum.

Bu sorunuzun cevabı şu: Gerçekten bir başarı yakaladım mı bilmiyorum, bunu zaman gösterecektir. Olası yeni eserim, Kutsal Söylev’in yakalayacağı başarının üzerine çıkar mı bunu da bilemiyorum. Yeni bir proje fikrim var evet; ve ama bu başarıyı yakalayış ille de nicelik olarak daha büyük, yani daha uzun bir eserle olacak demiyorum. Kutsal Söylev’i dil bakımından, tarz ve içerik olarak geçecek bir eser olur mu, buna cevap vermek güç. Kutsal Söylev, her yazarın zirve noktası olarak hayal ettiği bir eserinin oluşu gibi, benim zirve noktam olmuştur.

KUTSAL SÖYLEV’in edebiyatımıza güzel, derinlikli bir soluk kattığını düşünüyorum. Gönlüm bu gibi eserlerin çoğalmasından yana. Genç yazarlarımıza çok iş düşüyor. Bu söyleşi aracılığıyla edebiyat sahasında onlarca yılda biriktirdiğiniz çok kıymetli tecrübelerinizi genç yazarlara aktarmanızı çok önemli ve yararlı buluyorum. Yazma yolunda ilerleyen genç yazarlarımıza önerileriniz neler olur?

Onlara şu tanıdık tümceyi ileteyim hemen: Sakın pes etmeyin. Ne yaratıcılık konusunda ne de edebi derinliğinizin beslenmesi konusunda sakın durmayın. Kitap yayımlatmak ne yazık ki çok yüksek maliyetli bir mesele. Birçok yazarı yazmaktan caydıracak bu ve benzeri engeller olabilir. Bu durum onları yazmaktan alıkoymamalı; çünkü ilham dediğimiz duygu sadece cebinde parası olanlara ve paran olunca gelmiyor. Tam aksine belki de daha çok yoksul, sıkıntı içinde çabalayan yazın sevdalılarına geliyordur. Ben de bunu yaşayanlardan biriyim. Onlara da diyorum ki, yazın ve biriktirin. Günü geldiğinde elinizde, üzerine eser inşa edeceğiniz bir yığın malzemeniz olacaktır. Geriye bir tek, anlayışlı, edebiyat aşığı bir yayınevi bulmak kalacaktır.

Söyleşiyi sonlandırırken zaman ayırdığınız için size teşekkür eder, okurlarınızın bol olmasını dilerim. Umarım daha nice eserler üzerine konuşuruz.

Asıl teşekkür etmesi gereken kişi benim Aslı Hanım; ve çok teşekkür ediyorum. Yazarları hatırlamak, onlarla edilen sohbetin edebiyat severlere ulaşmasına aracılık etmek çok ulvi bir amaç. Size bu yolda bıkmadan, engelleri aşa aşa ilerlemenizi diliyorum. Yazarların, varlıklarını sürdürmek bakımından sadece yazacakları eserlere değil, size de borçlu olduklarını unutmayınız. Yolunuz açık olsun…

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*