Hüseyin Ayhan: “Benim için yazmak, bir hayat felsefesidir.”

SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey

Hüseyin Ayhan, “HER ŞEYİMİZ ‘’MIŞ GİBİ‘’ isimli kitabın yazarlarından biri. İyi bir eleştiri ve farkındalık yaratma potansiyeli taşıyan kitap bu hafta Kalan Yayınları’ndan çıktı. Yazarlardan biri olan Hüseyin Bey ile kitap hakkında söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize…
Merhaba Hüseyin Bey. Öncelikle sizin kim olduğunuzu, nelerle uğraştığınızı okurlarımıza tanıtarak başlayalım?

Nevşehir/Ürgüp ilçesine bağlı Başdere köyünde doğdum. İlkokul ve ortaokul eğitimimi burada tamamladım. Nevşehir Endüstri Meslek Lisesi’ndeki eğitimin ardından Ankara’da eğitim hayatıma devam ettim. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanede göreve başladıktan sonra Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilat’ında görev yaptım. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nde de uzun yıllar çalıştım. Bu arada 2002 yılında Sağlık Memurluğu Ön Lisans bitirdim. Daha sonra Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, Halkla İlişkiler, Ankara Üniversitesi Hemşirelik ve son olarak Sosyoloji bölümünü okudum. Bu süreçte Kişisel Gelişim eğitimleri aldım. Bu alanda ilk kitabımı Yankı Yayınları’ndan çıkardım (Bakış Açınızı Değiştirin/Hayata Farklı Bakmanın 65 Yolu). Hasret Başka Hayatlar, Sağlıkta Yazdıklarım, Küçük Bedenli Gelinler, Kiralık Bedenler, Yozlaşma ve Toplum, 1923 ten 2023’e Sağlık Politikaları, Sessiz Çığlık vb. kitapları yazdım ve yayımladım. Şuan Herşeyimiz “mış gibi” kitabımla bir kez daha okurlarımla buluşmaktan mutluyum. Halen basılmayı bekleyen 18 kitabım mevcut. Kısmet olursa yakında; “Dün, Bugün, Yarın” kitabımı, daha sonra “Doğru mu? Yanlış mı?” kitabı mı basmayı düşünüyorum. Halen Ankara’da aile danışmanlığı, yaşam koçluğu, sağlık hukuku, adli psikoloji uzmanlığı yapmaktayım.

“Her Şeyimiz ‘Mış Gibi” kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Sizi bu kitabı yazmaya iten temel motivasyon neydi?

Aslında bu kitaptan önce hazırladığım “Doğru mu? Yanlış mı?” adlı kitabımı yazarken bu kitabı da parça parça yazmaya başladım. Beni bu kitabı yazmaya başladıktan sonra ve bitiminden sonra “Doğru mu? Yanlış mı?” kitabını bir süre dondurup önce bu kitabı yayınlamaya karar verdim. Buna iten/yönlendiren sebep ise son 25 yılda yaşadığımız toplumsal, kültürel bozulmalar ve herşeyin “mış gibi” yapıldığı süreç. Manzara böyle olunca ben de öncelikle bu kitabı yayınlama gereğini hissettim. Sizce de ülkemizde herşey “mış gibi” değil mi? Şunu da eklemeliyim: Yaptığım Aile ve Çift Terapisi, Evlilik Öncesi Terapi ve Bireysel Terapilerde gördüğüm bazı durumlar da bu kitabın formatının olgunlaşmasında büyük etken olmuştur.

Kendi hayatınızda “mış gibi” yaşamayı ret ederek mi yaşıyorsunuz yoksa sizin de “mış gibi” davranmak zorunda olduğunuz zamanlar oluyor mu?

Samimi olarak ifade etmem gerekirse bazen benimde “mış gibi” yaptığım oldu, özellikle hayata tutunmak ve zor anlarımda “mış gibi” güçlü olma ve davranma süreçlerim oldu. Ama ne inanç noktasında, sevgi ve sadakat konusunda hiç bir zaman “mış gibi” olmadım. Yine işimi asla “mış gibi” yapmadım. İnandığım değerler çerçevesinde ve “İKRA”yı anlayarak, okuyarak, görerek hayatıma yön verdim. Düşündüğüm ve inandığım gibi hayat yaşadım. Aklımı kimseye kiraya vermedim. Beni ben yapan da bu ilkeydi…

Kitapta, günümüz toplumunun sahte ve yüzeysel bir yaşam sürdüğüne dair güçlü eleştiriler var. Sizce insanları “mış gibi” yaşamaya iten temel faktörler nelerdir?

Bir sosyolog gözü ile olayı değerlendirecek olursak, sosyal ve siyasal etmen kaynaklı olduğunu söylemem mümkün. Bugün insanların çoğu inandığı hayatı değil, gücün otoriter etkisi ile gelecek kavgası, iş kaygısı ile değerlerden taviz vererek “mış gibi” hayatlar yaşıyorlar. Oysa ki Allâh, ayette insanoğlunun rızkını ana karnına düştüğünde verdiğini ifade ediyor. Sosyal yozlaşma ile de kültürel ve ahlaki değerler asimilasyona uğrayınca her şey “mış gibi” olmaktan kurtulamıyor.

Kitapta eğitim sistemine yönelik de eleştirileriniz var. Sizce eğitim sistemimizde eksik olan nedir? Bu eksikliği aşmak için nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?

Eğitim sistemi yamalı bohça yada kevgire dönmüş, bu hali ile su taşımaya müsaade etmiyor. Son 25 yıldaki eğitim modellerine baktığımızda bunu görmek mümkün. Eğitim; “öğrenmek için” değil “ezberlemek ve okul bitirmek” üzerine kurulu. Bugün Finlandiya’da ve Japonya’daki eğitim sistemlerine baktığımızda eğitim “öğretmek” üzerine kuruludur. Bir de 2010 yılında başlayan “Bologna” süreci ile eğitimin içi boşaltılmıştır. Üniversite sayısı artırılırken eğitimin niteliği ve kalitesinin düştüğünü uluslararası üniversite başarı sıralamasında görüyoruz. Kitapta da belirttiği gibi ana dilini anlama oranının %25 olduğunu görüyoruz. Ülkemizde üniversite mezunu oranı sayısı normalin 3 katı ve eğim içeriği boş olduğu için iş gücü piyasası iIe çalışma oranı çok düşük. İşveren bu okullardan mezun olanlar yerine usta-çırak ilişkisi ile öğrencileri istihdam ediyor. O zaman “bu eğitim yanlış demek” benim en doğal hakkım ve düşünce özgürlüğüdür.

“Mış gibi” sevmenin, inanmanın, eğitimin ve evliliğin Türk toplumuna nasıl zararlar verdiğini düşünüyorsunuz?

Yukarıdaki sorularda kısmen anlattım, eğitim bozuk, ahlak bozuk, evlilik bozuk doğal olarak aile yapısı da dezenformasyona uğradığı için ne yazık ki toplumda da bozulmalar olmuş. Bugün bu ülkede en iyi ticareti yapılan şey “din ticareti”dir. Malesef din “afyon olarak” kullanılarak toplum dinden uzaklaştırılıyor. Bugün bu ülkede Deizm oranı %16 ise bunu iyi düşünmek gerekiyor. Bir şeyi “mış gibi” yaparsanız sonu yıkım ve hüsrandır. Sevgiler “kalp ile” değil “cep ile” orantılı olunca ne yazık ki evlilik de, aile de “mış gibi” oluyor. Bu gün bu ülkede evlilik zorlaştırılıp zinaya yöneltiliyorsa bunun suçlusu devletin Aile Bakanlığı, anne ve babalardır. “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın” diyen bir dinin mensupları olarak ne yazık ki zorlaştırıyoruz. Sonuçta her şey “mış gibi”…

İnsanların “mış gibi” yaşadığı bu çağda samimiyeti ve gerçekliği korumak mümkün mü? Günlük hayatımızda daha bilinçli ve sahiciliğe dayalı ilişkiler kurmak için bireyler hangi adımları atmalılar?

Evet mümkün, bunun için karınca misali en azından safımız ve yönümüz belli olmalı. “El âlem böyle yapıyor, böyle yaşıyor” gibi söylemleri kendimize yol olarak görmeye başlarsak ne samiyeti ne de gerçekliği korumak mümkün olur. İşte bu aşamada namuslu ve dürüst insanların şeytanın dilsiz avukatı olmaması gerekmektedir. Kişilerin toplumsal değerlerini, kültürünü, örf ve adetlerini koruması ve bu değerlerine sahip çıkması gerekir.

Günümüzde sosyal medyanın da insanları “mış gibi” bir hayat yaşamaya yönlendirdiği söylenebilir mi? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle sosyal medya ve 7. güç görsel basın “mış gibi” bir hayat yaşanmasına neden olmaktadır. Ülkemizde özgürlük adı altında ne yazık ki korkunç empoze fikirler aşılanmakta ve toplumsal değerlerden en önemli iki unsur olan aile ve gençlik yok edilmektedir. Etrafınıza bir bakın; insanlar ellerinde telefon, kafalarını kaldırıp etrafını görmüyor. Evde, yemek masası dahil, telefon elde, sohbet ve güne dair konuşma yok. Böyle olunca kopuk ilişkili aile oluşuyor.

Pek çok kitap yazmış, üretken bir yazarsınız. Yazma eyleminde herkesin motivasyonu, kaldıraç noktası farklı farklı. Sizin için yazmak ne ifade ediyor?

Benim için yazmak bir hayat felsefesidir. Belki çok ünlü bir yazar değilim ama kendi çevremde yazdıkları ile etki oluşturan bir yazarım. Mesleki alan ile ilgili yaklaşık 1635 makale yazmış, değişik sitelerde köşeyazarlığı yapmış birisi olarak ben daha çok kişisel gelişim ve sosyal içerikli eserler üretmeyi seviyorum. Kendime göre bir yazım şeklim var. Her yazarın bana uyan yönleri ve fikirlerini referans alarak yazıyorum. Bazı kitaplarım otobiyografi iken bazılarını bir kategoriye koyanıyorum. Mesela “Kara Kalemin Yazdıkları”nı buna örnek verebilirim.

Söyleşiyi sonlandırırken okurlarınızın bol olmasını diliyorum. Zaman ayırdığınız için de ayrıca teşekkür ederim.

Teşekkürler, evet ben de bunu çok isterim. Kitap gelirlerini daha önceki kitaplarımda olduğu gibi ilgili yerler ile paylaşmak hedefindeyim İsim telafuz etmeyeceğim çünkü şunu öğrendim, sağ elin verdiğini sol el bilmemeli. Muhtemelen Yılmaz Beyin hoş görüsü ve anlayışı nedeni ile sanırım 20-25 gün sonra yeni bir kitap ile burada yeni bir söyleşide olacağız gibi görünüyor. Tekrar teşekkür ederim

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*