Mehmet Kuloğlu: “Yazmaya anlatamadıklarım için başladım sonra anlayamadıklarımı da yazdım.”

SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey

Mehmet Kuloğlu, “Lilith: Mektuplar” isimli kitabın yazarı. İçinde şiir ve düzyazıların yer aldığı kitap bu hafta Kalan Yayınları’ndan çıktı. Yazar ile kitabı hakkında söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize…

Güçlü bir felsefi diliniz var. Kavrama ve soyutlama yönünüz oldukça güçlü. Bu birikimi uzun bir yoldan taşıdığınıza kuşkum yok. Yazmaya ne zaman, nasıl ve niçin başladınız?
Yazmak meselesini hayatımda iki bölüme ayırıyorum. Bunlardan birincisi, her şeyin güzel olduğu henüz hiç bir kaygının yüreğimin dehlizlerinde yer etmediği, tek derdimin okuldan çıkıp koşar adımlarla sokaklara gittiğim ve bunun yorgun eve dönüşlerinde deftere en güzel yazı yazmak özeniyle içinde heyecan, umut ve düşler kurduğum şiirler yazmaktı şüphesiz. Bu yolculuğun bir diğer kısmı; Schopenhauer, Nietzsche, Dostoyevski, Albert Camus, Tolstoy gibi yazarların yazdığı ve haklarında ki hemen hemen her bilgiye eriştikten sonra özellikle Nietzsche’nin fazlaca etkisinde kalarak kendimi tamamen revize ettiğim bu süreç. Şimdi sorunuzun özüne dönelim, yazmaya anlatamadıklarım için başladım sonra anlayamadıklarımı da yazdım, baktım ki mesele ben değilmişim. Konuşmadıklarım için yazmaya başladığım bu süreçte, konuşmak istemediğim için yazmaya devam ediyorum. Zorunda olmaktan, bunu tercih etmeye bir yolculuk anlayacağınız. Tanrıdan insana kadar uzanan her şeyden, hissizliğe, hiç kimsesizliğe bir tercih.

İstanbul’da yaşamak yazma pratiğinize nasıl yansıyor?
İstanbul, tarihi dokusunun yanı sıra içinde ağır bir keder, hüzün ve acı barındıran, geçmişten günümüze uzanan derin yaraları olan bir kadim şehir. Bir yazar için öyle ki benim gibi aydınlığın kendisiyle değil, yarattığı gölgeye düşkün olan, onu özümseyen, sahiplenen yazarlar için bambaşka bir yere sahiptir. Bunun için İstanbul’un kendisi yazmam meselesinde büyük rol oynarken bu coğrafyada, özellikle burada yaşamak eserlerimin büyük ölçüde yaratıcı unsurlarından biridir diyebilirim.

Eddergi’yi kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Genç yazarları destekleme motivasyonunuzun kaynağı neydi?
Eddergi açıkçası başlarda çalıştım, eserlerimi yayınlandığım çokça derginin özellikle genç ve tecrübesiz yazarlara olan kusurlu bakış açısının bende ki gerekçeleriyle, bu sisteme karşıt bir tavır olarak çıkmış bir fikirdir. Kısa sürede büyük ölçüde yol kat etme meselesiyle güzel bir süreç yaratmış olduk. Benim değil orada eserini yayınlayan her yazarın ortak emeğidir Eddergi.

Eserlerinizde sıklıkla karanlık ve melankolik bir atmosfer hissediliyor. Bu tarzı seven bir kitle olduğunu biliyorum. Bu tarz, kişisel deneyimlerinizden mi besleniyor?

Bahsettiğim gibi aslında bakış açısı olarak özellikle Nietzsche’nin beni etkilediği ilk dönemlerden itibaren dünyaya, insanlara ve yaşamın var olan ve olduğu iddia edilen her şeyine bakış açım oldukça değişmiştir. Bunu eserlerimde görmek kaçınılmaz bir durum olarak kabul etmek gerekir. Çünkü dünya göründüğü gibi değildir. Tıpkı içinde olmakla, uzaydan görmek gibi bir fark bu. Ben çok daha uzaktan bakıyorum, belki de karadelikten… Doğmak, yaşamak ve ölmek gibi bir meseledir benim tarzım. Herkes yaşamak ile ilgileniyor kimse ölmenin mutlak gerçeğiyle yüzleşmekten söz etmiyor. İşte ölmek yani mutlak olan gerçekle ilgileniyorum ve bu karanlıksa evet ben kapkarayım yazdıklarımla.

Kitap başlığı gibi içeriğini ‘de beğendim. Lilith: mektuplar kitabı nasıl ortaya çıktı? Bu kitabı yazmaya sizi yönlendiren dip motivasyon neydi?
LİLİTH, bu ismi daha önce duyanlar muhtemelen dinin felsefesiyle ilgilenenlerdir. Şimdi din felsefî bir başlıktır diyenler olacaktır tabi ama öyle değil. Karl Marx’ın dediği “ Din halkın afyonudur” eleştirisindeki realistik açıdan bakarsak Lilith kötü, hain, lanetlenmiş olan, sürgün edilen bir figürdür. Birçok toplum birçok hikâye üretir. Bence başkaldıran ve boyun eğmeyendir Lilith, işte baştan aşağı bir şiir olan bu efsanenin bana ilham olduğunu söylemek isterim. Başkaldıran, boyun eğmeyendir tıpkı aşk gibi. Yalnızca bu değil, içinde keder, hüzün, acı, ayrılık ve intikam barındırır aşk gibi, eserlerim gibi… Her bir sayfasında bu kitabın bir başka his, bir başka hikâye vardır ve her okuyan bir parça kendisini görecektir. Her bir eserin çıkışı bambaşka bir acıdan, bambaşka bir hikâyeden, bambaşka bir karanlıktan. Bu kitabın çıkışı, içime attıklarımı dışarı atmak, boğazıma kadar biriktirdiğim sustuklarımı, kusmak ihtiyacımdan. Yorgun, yılgın, kırgın kalanlara bir mektuptur bu kitap.

Söyleşiyi sonlandırırken okurlarınızın bol olmasını diliyorum. Zaman ayırdığınız için de ayrıca teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ederim.

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*