
SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey
Eğitimci, yazar, sendikacı ve bir sivil toplum gönüllüsü… Mustafa Kemal Uysaler’den bahsediyorum. O, Türkiye’nin farklı şehirlerinde öğretmenlikten yöneticiliğe, dernek kuruculuğundan kitap yazarlığına uzanan çok yönlü bir yaşam sürmüş bir cevher.
Şimdi ise, yılların birikimini ve tanıklığını bir araya getirdiği “ÖĞRETMENLİĞE BAŞLARKEN (Yaptıklarım ve Yapamadıklarım)” kitabıyla karşımızda. Eserin tarihi bir belge olma niteliği de var. Çünkü sadece kendi hayatına değil, Türkiye’nin yakın dönem eğitim ve toplum tarihine de ışık tutuyor. Bu vesileyle; geçmişe, mücadeleye, ideallere, anılara ve öğretmenliğe dair Mustafa Kemal Bey ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Merhaba Mustafa Bey. Yeni eseriniz hayırlı olsun. Sizin kim olduğunuzu okurlarımıza tanıtarak başlayalım. Mustafa Kemal Uysaler kimdir?
Kadim bir şehir olan Karaman’ın kültürüyle yoğrulmuş ve Yunus Dergâhında pişen, yaşamının merkezine insanı alan bir garip kişiyim…
Daha önce de kitaplar yazmışsınız. Şimdi de yeni bir kitabınız yayımlandı. Sevinçli ve mutlu olmanın yanı sıra sürekli düşünüyor, yazıyor, üretiyor olmanızdan dolayı kendinizle gurur duyuyor olmalısınız. Duygularınızı ve neler hissettiğinizi merak ediyorum.
İnsanı sevdim, üretmeyi sevdim, dayanışmayı sevdim, paylaşmayı sevdim. Ürettikçe başarılar beni mutluluğun doruk noktalarına taşıdı. Tembelliği ve miskinliği hiç sevmiyorum. Bana ait olmayan zamanı hoyratça harcamak çok kötü bir şey.
Mustafa Bey, hayat hikâyesi ve anılar yazmak kolay görünse de kesinlikle kolay değil. Onca yaşanmışlığı toparlamak, hatırlamak, yazmak ayrı bir dikkat, özen ve hayal gücü gerektiriyor. Dökümanter niteliği olan bu eserde, hayatınızın sadece öğretmenlik kısmını kaleme almışsınız. Bize bu kitabın doğuş hikâyesini anlatır mısınız? Nereden çıktı bu dönemi yazma fikri?
Öğretmenlik mesleği, severek ve başarıdan başarıya koşarak yapmak istediğim bir meslekti. İlk adımımı Arapgir Lisesi’nde attım. Öğrencileri, öğretmenleri ve velileriyle birlikte tüm Arapgir halkını tanıma fırsatı buldum. Onlarla bütünleştim. Kısacası Arapgir Lisesi, benim için bir laboratuvardı. Durmadım, hem öğrencilerim hem de kendim için çok çalıştım.
Mustafa Bey, 220 sayfalık kitabınızı beğenerek okudum. Bazı yerlerde güldüm, bazı yerlerde gözlerim doldu, bazı yerlerde gurur duydum. Eğitim-öğretim anılarınızı kaleme alırken sizi en çok duygulandıran veya zorlayan bölüm hangisiydi?
Hiç zorlanmadım. Halkın evlatlarına sahip çıkması ve öğrencilerinin geleceği için her türlü fedakârlığı göstermesi beni en çok duygulandıran şey oldu.
Öğretmenlikten Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kadar çok uzun süre eğitimin içinde bulunmuşsunuz. Deyim yerindeyse koca bir ömrü eğitime adamışsınız. İki şeyi merak ediyorum:
Geriye dönebilseydiniz, tekrar öğretmen olmak ister miydiniz?
Evet, tekrar öğretmen olmak isterdim. Geleceğe dönük idealim ise Milli Eğitim Bakanı olmaktı.
Kitabınızda anlatmak isteyip de anlatamadığınız şeyler kaldı mı?
Çalışmalarımda önümü kesmek isteyenlerin iftiralarını ve suçlamalarını detaylıca yazmak isterdim. Ancak bu mümkün olmadı.
Bugün en çok eleştirilen konuların başında eğitim sistemimiz geliyor. Bir dokunan bin ah işitiyor. Sizin döneminizdeki eğitim niteliği ile bu dönemin eğitim niteliğini karşılaştıracak olsanız, neler söylerdiniz?
Benim eğitim sistemiyle ilgili düşüncem yıllar önce şekillendi: Eski ilköğretim sistemine dönülmeli, anaokulları muhtarlıklar tarafından yönetilmeli, ilköğretim okulları ilçe belediyelerine bağlanmalı, liseler ise doğrudan üniversitelere bağlanmalıdır. Bu konuda detaylı bir eğitim projesi hazırladım.
Söyleşiyi sonlandırırken okurlarınızın bol olmasını diliyorum. Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Leave a Reply