Nurhan Göktürk: “İnsan olabilmenin ön koşulu serbestçe düşünebilmek, düşündüğünü söylemeyebilmektir.”

SÖYLEŞİ: Aslı Kemal GÜRBEY
Şiir, insanın ruhuna dokunan en güçlü sanat dallarından biri. Nurhan Göktürk, kalemiyle hem bireysel hem de toplumsal yaralara ışık tutan bir şair. Eğitimci kimliğiyle yıllarca pek çok nesle rehberlik eden Göktürk, edebiyat dünyasında da izler bırakıyor. İlk eseri Yıldızlara Giden Babalar ile edebiyat yolculuğuna adım atan şair, şimdi Gecenin Öteki Çocukları adlı yeni şiir kitabıyla okuyucularını selamlıyor. Bu söyleşide, Göktürk ile şiir yolculuğunu, kitabının ilham kaynaklarını ve şiirin hayatımızdaki yerini konuşacağız.
Yeni eseriniz hayırlı olsun. Evvelce bir şiir kitabı daha yayımlamışsınız fakat yine de sizi tanımayanlar vardır. Onlar için ilk sorumuzu soralım: Nurhan Göktürk kimdir?

12 Eylül 1961 yılında Niğde ‘de doğdum. İşçi bir baba ile ev hanımı bir annenin dört çocuğundan biriyim. Kısaca bunları söyleyebilirim.
Nurhan hocam, her şairin şiire başlama takvimi ve hikâyesi farklıdır. Sizin şiire başlama takviminiz ve hikâyenizi merak ediyorum.
Yaşıtlarım çeyiz yaparken ben ne bulsam gizli gizli okurdum. Okuma ve yazmaya çok küçük yaşta başladım. İlk şiirlerimi 9 yaşında yazdım. O gün bugündür yazıyorum.
Kitabınızın adı oldukça çarpıcı: Gecenin Öteki Çocukları. Burada sokak çocuklarının acı dolu dünyasını anlatıyorsunuz. Şiirlerinizde toplumun görünmeyen, unutulmuş kesimlerine dair güçlü anlatımlar gördüm. Sadece bireysel duygular değil, toplumsal meseleler de yoğun şekilde hissediliyor. Bu konuları ele alma motivasyonunuz nedir?
Öğretmenliğin verdiği bir alışkanlıkla iyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Şiddet gören, yokluk çeken, aç ve sevgi bekleyen çocukları çok kolay ayırt edebiliyorum. Bu duyguları bazen onlarla yaşadığımı fark ediyorum. Bunları şiirlere döküyorum.
Mustafa Kemal’sin Sen şiirinizde Atatürk’e duyduğunuz derin bağlılığı görüyoruz. Atatürk’ün sizin için anlamı ve şiirinizdeki yeri nedir?
Bugün bir bayan olarak toplumda varsam, ona borçluyum. Büyük insan, gördüğüm gözüm, konuştuğum dilim, sevgiyle atan yüreğim, Türk kadınının, Türk insanının ve benim varlık nedenim.
Şiirinizin dizelerinde güçlü bir metafor kullanarak özgürlüğün ve barışın nasıl yok edildiğini anlatıyorsunuz. Örneğin şu nefis dizede bunu harika anlatmışsınız: “Önce atları vurdular, özgürlüğü topal bıraktılar. Sonra güvercinleri, gökyüzünü kanatsız kıldılar.” Sizce özgürlük ve barış bir ütopya mı yoksa bu mümkün mü?
Özgürlük benim için olmazsa olmazdır. İnsan olabilmenin ön koşulu serbestçe düşünebilmek, düşündüğünü söylemeyebilmektir. Ancak; sınırlarını ve sorumluluklarını iyi bilmek sonuçlarına katlanmak, başkalarının alanına girince empati yapabilmek de önemlidir. Önce iç barış sonra dünya ile barış ne güzel olur. Ütopya değil, bu mümkündür.
Şiirlerinizi büyük bir keyifle okudum. Okurken dinlendim. Bir hayli zamandır şiir yazdığınız anlaşılıyor. Evvelce yayımlanmış şiir kitabınızda var. Belli ki şiiri tutkuyla seviyorsunuz. Bunun bir nedeni olmalı. Sizi şiire bağlayan bu tutkuyu en iyi siz açıklayabilirsiniz. Neler söylemek istersiniz?
İnanır mısınız düşünerek hiçbir şey yazmadım. Bunlar kendiliğinden akıp gidiyor, bazen kelimelerin anlamını bilmediğim şeyler yazıyor sonra ne anlama geldiğini araştırıyorum. Yani bir ilham perisi kelimeleri döküp gidiyor. Şiirin ne zaman bittiğini veya bitmediğini hissedebiliyorum o zaman kalem elimden düşüyor. Bu bitti diyebiliyorum. Kuşkusuz her şiirin bir hikâyesi var, onlar ilham kaynaklarım.
Herkesin şairden de şiirden de anladığı farklıdır. Sorum şu: Nurhan Göktürk’e göre Şiir nedir? Şair kimdir?
Bana göre hissetmek, gözlemek, yaşamak, olayları ve karşıdaki insanlara, satırlara çekebilmek şiirdir. Bunu yapabilene de şair denir.
Son sorumda şu: Türk toplumu olarak şairlere ve şiire karşı yaklaşımımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumumuzda öyle güzel ve büyük şairler var ki onları okurken kendinizi dizelerde bulabiliyorsunuz. Öyle şair ve şiirler de var ki aydan, çaydan ne anlattığını sözlükle bile çözemediğiniz kelimeleri yan yana dizip şiir diye sunanlar da var. Oysa okuyanlar o anı yaşayabilmeli ve doğrudan şiirin içine dalabilmeli, amasız fakatsız.

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*